Sakarya, 23 Nisan 2011

 

Ne de olsa "hürriyet" var ya, isteyen istediğini düşünür. Ne söylediğiniz, niçin söylediğiniz hiç ama hiç ehemmiyetli değildir. Doğru ya da yanlış, hatta yalan bile olsa ne çıkar. Önemli olan söylemek. Herkes bir şeyler söylüyor, yazıyor, çiziyor. Siz neden söylemeyesiniz. Kimse gıkını bile çıkaramaz.

Hayatınız boyunca elinize bir tek kitap almadığınız halde ilmi konferanslar verebilir, her sahanın âlimi(!) de kesilebilirsiniz.  Söylediklerinizin daha tesirli olabilmesi için kendinize asil(!) bir şecere uydurabilir, asaletinizi taçlandırmak için tarihi şahsiyetlerle akrabalık kurabilir, falan padişahı anne cihetinden,  filan paşayı da baba cihetinden pek asil(!) şecerenize dâhil edebilir ve göğsünüzü gere gere de övünebilirsiz. Kimse size cevap verme tenezzülünde bile bulunmayacak, bir tarafı ile gülmeyecektir.

Dilerseniz azınlık türetici konferanslar, toplantılar, paneller de düzenleyebilirsiniz. Aydıkları zaman bin pişman olacakları bu tür faaliyetler için topluluklar öbek öbek gelip size katılacak, ellerini ovuşturarak minnet duygularını sunarak teşekkür edecek ve söylediklerinizden bir şey anlamasa dahi elleri çatlayana kadar alkışlayacaktır.

Gölgesinde, gayet güvenli yaşadığınız bayrağa da hakaret edebilir, her türlü nimetlerinden faydalandığınız Türk devletinin temelini de dinamitleyebilirsiniz. Vatan hainleri al bayrağı indirip, kendi paçavralarını asarken seyredebilir, dilerseniz bunları da alkışlayabilirsiniz. Sizi hiç kimse rahatsız etmeyecek, hakkınızda iddianameler hazırlanmayacaktır. Aksine; evlad-ı vatan, sizi huzursuz ettiği gerekçesi ile mahkeme kapılarında sürünecektir.

            “Arıza fikirde mi, kanda mı?” Sorusu artık beni hiç ilgilendirmez oldu. Hangi sebeple olursa olsun gaflet ve delaletin evliliğinden doğacak çocuğun adı “ihanet” olur.

            Hisse alanlara selam olsun.

            Tanrı Türk’ünü koruyacaktır.